Kur'andan Yararlanmanın Şartları

1 Elif, Lâm Mîm1,
2 Bu, kendisinde şüphe2 olmayan, muttakiler3 için de kılavuz olan bir kitaptır.
3 Ki onlar, gayba4 inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar5 ve kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden infak ederler.6



AÇIKLAMA Ayet no:1-3

1. Elif-Lam-Mim gibi Kur'an'da bazı surelerin başında yer alan Huruf-u Mukatta Kur'an'ın
nazil olduğu dönemde Arap edebiyatında yaygın bir kullanıma sahipti. Şairler ve belâgat
ehli bunları kullanırdı. Hatta bunun örneklerine İslâm öncesi şiir ve nesrinde
rastlanmaktadır. O dönemde, herkes, bu harflerin anlam ve önemini kavradığı için, bunların
Kur'an'da kullanılmasına karşı çıkan veya sorular yönelten olmadı. Çünkü bu tür kullanım
onlara yabancı değildi. Hatta hiçbir saldırı fırsatını kaçırmayan İslâm ve Kur'an
düşmanları bile bu harflerin kullanımına karşı çıkmadılar. Fakat zamanla, bu harfler
kullanılmamaya başlandığından, tefsirciler bunların anlamını ve önemini tayin etmede
güçlüğe düştüler. Bununla birlikte, sıradan okuyucunun bunların anlamı konusunda kafa
yormasına gerek yoktur. Çünkü Kur'an'ın hidayeti (yol göstermesi) söz konusu olduğunda,
bunlar hiçbir şeyi değiştirmiş olamazlar.

2. Bunun anlamı basitçe "Şüphesiz bu, Allah'tan gelen bir Kitap'tır." olabildiği gibi, "Bu
Kitap'ta şüpheli birşey yoktur." anlamına da gelebilir. Kur'an, spekülasyon ve tahminlere
dayanan sıradan metafizik ve din kitaplarına benzemez. Bu tür kitapların yazarları bile,
kendi teorileri hakkında olumlu düşündüklerini söylemelerine rağmen, şüpheden uzak
değildirler. Onların aksine bu kitap gerçeğe dayanır.
Çünkü O'nu indiren Allah, gerçeği tam anlamıyla bilip kuşatmıştır. Bu nedenle Kur'an'ın
içindekiler hakkında da şüpheye yer yoktur. Ancak insanın kendi aklının noksanlığı
nedeniyle şüpheye düşmesi başka bir meseledir.

3. Kur'an'dan yararlanabilmenin birinci şartı muttaki, yani Allah'tan korkan, hakla bâtılı
ayıran ve salih kimseler arasına girmek isteyen biri olmaktır. Şüphesiz bu Kitap'ta
hidayetten başka bir şey yoktur. Fakat kişi ondan faydalanabilmek için sağlam bir kafa ile
yaklaşmalıdır. Her şeyden önce Allah'tan korkan, hakkı seven biri olmalı, hakla bâtılı
birbirinden ayırabilmeli ve doğru yaşamalıdır. Bunun tersine, hakla bâtılı gözetmeyen,
kendi ihtirasının veya dünya nimetlerinin yolundan giden veyahut da dünyadaki yolculuğu
boyunca amaçsız dolaşan kimseler için Kur'an'da hidayet yoktur.

4. Kur'an'la hidayete ulaşabilmenin ikinci şartı ise "gayb"e -duyularla algılanamayan ve
insanın deney ve gözlemlerine konu olamayan şeylere- inanmaktır. Allah, melekler, vahiy,
öldükten sonra dirilme, Cennet, Cehennem vs.nin tadılıp koklanamayacağı ve ölçülüp
tartılamayacağı bilinen bir gerçektir; bu tür şeyler fiziksel dünyadaki birçok durumda
olduğu gibi, uzmanlara (peygamberlere) güvenilerek kabul edilmelidir. Bu nedenle, sadece,
"gayb"e inanan bir kimse Hidayet'ten bir pay alabilir. Sadece duyularla algılanabilen
şeylere inanan kimseye gelince, o bu Kitap'tan hidayet alamaz.

5. Kur'an'dan faydalanabilmenin üçüncü şartı, kişinin Kur'an öğretilerini hemen pratiğe
uygulamaya hazır olmasıdır. Namaz Kur'an'ın emrettiği ilk ve en önemli görevlerden biri
olduğu için, imandaki samimiyetin ölçüsü ve pratik bir delilidir. Bu nedenle, bir kimse
İslâm'ı kabul ettikten sonra ezanı duyduğunda cemaate katılıp, namazı kılmalıdır. Çünkü
şehadetin samimi olup olmadığını bu belirler. Eğer ezana kulak asmaz ve cemaata
katılmazsa, bu onun imanında samimi olmadığının bir göstergesidir.
"İkâmet'üs-Salat" (Namazı dosdoğru kılmak) teriminin çok geniş anlamlı olduğuna da
dikkat edilmelidir. Bu, namazın cemaatle kılınması gerektiğine ve namaz için her yerde
sürekli düzenlemeler yapılması gerektiğine işaret eder. Aksi takdirde bir yerin
sakinlerinin hepsi tek tek namazlarını kılsalar bile,namaz ikâme edilmiş olmayacaktır.

6. Kur'an'dan faydalanabilmenin dördüncü şartı, kişinin, Allah'ın ve insanların hakkını
vermek üzere Kitap'taki talimatlara uygun olarak parasını başkalarıyla paylaşmaya hazır
olmasıdır. Bu çok önemli bir şarttır. Çünkü bir cimrinin veya parayı her şeyden çok seven
bir servet düşkününün, İslâm uğrunda malî fedakârlıklar yapması beklenemez.

7. Kur'an'la hidayete ulaşabilmenin beşinci şartı, vahye inanmaktır. Allah'tan gelen vahyin
hiçbirine inanmayan kimseler, Kitap'tan faydalanıp doğru yola ulaşamazlar. Sadece
Kur'an'a değil, değişik zamanlarda, değişik ülkelerde Allah'ın rasûllerine nazil olan bütün
kitapların doğruluğuna inanılmalıdır. Aynı şekilde, Allah'ın yol göstermesi gerektiğine
inandıklarını söyleyen, fakat doğru yolu bulmak için vahye ve peygamberlere başvurmak
yerine kendi teorilerini "İlâhî Nur" olarak kabul eden kimseler de, Kur'an'ın hidayetinden
faydalanamazlar. Sadece kendi atalarına indirilen kitaplara inanıp, diğerlerini reddeden
kimseler de hidayete ulaşamazlar.
Kur'an, sadece, doğru yaşama tarzı için vahyin zaruri olduğuna ve bunun herkese tek tek
değil, yalnız Allah'ın rasüllerine indirildiğine, yani hidayetin sadece o rasûllere indirilen
kitaplardan alınabileceğine inanan kimseleri doğru yola ulaştırabilir. O halde doğru yola
ulaşmak isteyenler, ırkî ve kavmî ön yargılarının esiri olmamalı, Hakk'ı kabul etmeye hazır
olmalı ve onu nerede ve ne şekilde bulursa bulsunlar boyun eğmelidirler.

8. Altıncı şart, tüm ifade ettikleriyle birlikte öldükten sonra dirilmeye, yani Ahiret'e
inanmaktır. Kur'an'a göre Ahiret'e inanmak şu anlama gelir: 1) İnsan tüm yaptıklarından ve
tüm davranışlarından Allah'a karşı sorumludur. 2) Bu dünya sonsuz değildir, mutlaka sona
erecektir. 3) Ahiret'te başka bir dünyanın başlayıp, istisnasız bütün insanların
yaptıklarının hesabını vermek üzere, herkesin yaptığı amellerin karşılığını göreceği zamanı
sadece Allah bilir. 4) Allah'ın iyi olarak hüküm verdikleri Cennet'e, kötü olarak hüküm
verdikleri de Cehennem'e gidecektir. 5) Başarı ve başarısızlık, bu dünyadaki gibi zenginlik
ve fakirlikle ölçülmeyecek; Kıyamet günü bu hususta Allah hüküm verecektir. Allah'ın
verdiği hüküm sonucunda başarılı olan ancak, gerçek başarıyı (felâh) elde etmiş olur. Bu
dünyada durum tam tersine olsa bile, Allah'ın mahkemesinde mahkûm olan, gerçek
başarısızlık ve zillete uğramış demektir. Yukarıdaki noktaları gözönünde bulundurunca şu
söylenebilir ki, Ahiret'e inanmayan kimseler Kur'an'dan faydalanamazlar; çünkü bırakın
tamamen reddetmeyi, bunlar hakkında en ufak bir şüphe duyan kimseler Kur'an'ın
vazettiği, ortaya koyduğu hayat tarzını yaşayamazlar.